
Her geçen gün yeni şeyler öğreniyorum bu şehirle ilgili.. Londra birbirinden güzel parklarla döşenmiş bir şehir. Yokuş denen bir kelime lügatlarinda olmadığı, hayatlarındaki tek yokuşu metro giriş ve çıkışlarında gördükleri için İngilizler için parklarıda dümdüz araziler üzerine kurulmuş, yemyeşil çimenler, rengarenk ağaçlarla süslenmiş..
Ben de bugün aldım laptopımı ve o teknoloji harikası modemimi vurdum kendimi Soho Square'e akşam üstü saat 5 buçuk gibi. Oturdum boş bulduğum çimlere, açtım bilgisayarımı, girdim internete, oh kahvem de elimde (bu şehir beni kahvekolik yaptı dostlar, yirmi küsür yıllık hayatım boyunca hiç arayıp sormadığım kahveyi burada bir gün içmesem özler oldum -evet abartmıyorum bir ay içinde oldu bu durum-neyse mevzu bu değil) oh kuruldum bir güzel, kamera da açtım insanlar görsün şenlensin diye .. Gelin görün ki aradan 15 dakika geçti ya da geçmedi emin değilim, başımda bir görevli belirdi ve bana kibarca -üzgünüm hanfendi kapatıyoruz burayı, dedi. Anlamadım manasında bir göz süzdüm, adam tekrar edince saat ne çabuk geçmiş yahu diyerek saatime bir göz attım ve bir de ne göreyim saat 6 ! Nasıl yani kapanıyor mu dememe kalmadı adam önümdeki kapıyı kapadı bile. Ben de apar topar çıktım tabi, arka kapıdaki görevliye dayanamayıp sordum, bütün parklar mı bu saatte kapanıyor yoksa Soho'ya mı özgü diye, ne dese beğenirsiniz.. -Aaa olur mu, az ilerdeki Leicester Parkı bi saat sonra kapanıyor oraya gidebilirsiniz.. Eh dedim allah akıl fikir versin, ağız tadıyla akşam vakti parkta takılamayacağız..
Bu da böyle bir anımdır, ne diyeyim, ne eyleyeyim a dostlar !


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder