Geleli tam bir hafta oldu, olur mu tam 9 gün. İlk iki gun 10'ar dakikaların 1'er saatmişcesine geçiyor oluşları acaba bir yerde hata mı yapıyorum sorusunu aklıma getiriyordu, su anda ise sanki senelerdir burada yaşıyormuşum gibi. Evime yerleştim, her ne kadar ev sahibimle kısmi bir soğuk savaş ortamı içinde hissetsem de kendimi, adamcağızın hiçbir şeyden haberi yok, kendi halinde bana cornflakesler portakal suları alıyor.
İlk gun kahvaltı için bir yerden croissant almıştım ve satan adamın tavrı nedense çok itici gelmişti. Aradan bir hafta geçti ve ben ısrarla bütün hafta o adamdan aldım alacağımı . Bu sabah, "e hadi artık sen de, kendin alsana biliyorsun herşeyin yerini artık! " diye bir serenişte bulundu ve anladım ki kendisi tarafından benimsenen bir müşteri konumuna yükselmişim de haberim yokmuş.
Burası cidden sürprizlerle dolu bir şehir. İstanbul'a ve orada bıraktıklarıma ilişkin aşkım hala devam ediyor, pabucu dama atıldı sanılmasın.. Hatta öyle bir devam ediyor ki , aralıkta tatil için uçak biletimi aldım bile. A tatil deişken okuldan ve derslerden de bahsedeyim:
Okuduğum programın adı, İletişim Politikaları Çalışmaları (ismindeki havaya aldanmayın, bildiğiniz iletişim ve medya masterı) , haftada 2şer saatten 3 dersim ve haftanın bir gununde de dışardan medyada ün yapmış insanların geldiği bir misafir sanatçı dersi var... Aslında bakıyorum da haftanın 4 gunu doluymuş, neyse.. Bir iş bulayım istiyorum, neyse bu konuya bilahere değinilebilir.
Şimdi efendim okulum olan City UK'in birbirinden guzel iletişim masterı programları varken neden bu konuyu seçtiğimi düşünenler olabilir. Nedeni çok basit: jEAN MONNET!
Burs komisyonu içinde mutlaka "POLİTİKA" geçen bir programa gitmemizi istedi de ondan.. Gerçi derslerin tamamını diğer programların öğrencileriyle alıyoruz, ve fazlasıyla kozmopolit sınıflarımız var. Şu anda en yakın oldugum eleman Yunanlı, Spiroz.. Kübalı bir kız var fırsatını vbulup kaynaşmayı planlıyorum..
Aldığımız derslerden sınav olmayacağız, sadece ehr biri için en az 4000 kelimelik essayler yazmamız isteniyor. Seçtiğim dersler ise şöyle,(bu kadar ayrıntıyla giriyorum çünküi ilerde bunları okuduğumda başımdan cidden neler geçtiğini ve neler yaptğımı başta kendim hatırlamak istiyorum) : Media and Communication Theories (ki bu ders için "Medyanın Marksist kritiği günümüzde de doğrulanabilir mi" üzerine bir deneme yzacağım) , Representation and Reception (içeriğinde, medyada sunulan ehr türlü verinin nasıl işlendiği üeretilği ve izleyici dinleyici tarafından nasıl algılandığı yatıyor. Fazlasıyla eğlenceli) ve son olarak da Culture, Communication and Development ( içerği adından saklı)...
Bu konuyu da bir kenara bırakıp buradaki yaşama dönmek istiyorum. Anlam veremediğim bir biçimder herkes koşturuyor, nereye gittiklerini bilmiyorum ama çoğu zaman aynı yöne koşuyorlar.. Metro (tube) denen nane tam bir felaket ! Sorun asla nereye nasıl gideceğiniz olmuyor, sağolsunlar Erdal Ünsal'ın iktisat kitaplarını alt edecek derecede embesiller için düzenlenmiş. Sorun hangi hattın ne zaman ne şekilde ne kadar süreyle kapalı olacağının tespit edilmesi, öğrenilmesinde. Eğer sorun o anda çıkıyorsa sıçtınız demektir, tüm alternatif yolları öğrenmek herkesin yararına.. Neyseki şehrin içinde okuyp oturuyorum, yürüyerek birçok yere ulaşmak mümkün..
Bir başka konu, londra'nın pahalılığı ! Evet eğer eve, odaya para vermek zorundaysanız, yine sıçtınız ! Sıradan tek kişilik odaların kiraları şehir merkezine yakın muhitlerde haftalık 100 pounddan başlıyor ve şehre yakınlaştıkça ve istekleriniz arttıkça (internet, bulaşık makinası, ütü vs..) fiyatlar da yükseliyor. Ayrıca bir not, eğer oda buldum diye seviniyorsanız cok iyi dusunun. Bu ingilizler enteresan, odayı verirler ama neme lazım mutfağı, salonu kullanmanıza izin vermeyebilirler, kimbilir belki banyoyu da.. İyice araştırın !
Hmm başka ne anlatsam, aa asıl teknoloji harikası da heryerde (evet evet tuvalet dahil her yerde) internete girmenizi sağlayan bir aletin burda mevcut olması. Şahsen tüm eve internet bağlatmak istemeyen biri olarak bu durumda ev telefonu vs. gerekiyor) teknoloji harikası bir alet almayı planlıyorum. eğer banka hesabım için debit kartım elime geçerse bi hafta içinde bu işle ilgileneceğim. Durumdan haberdar ederim sizi..
İçim ve dışım "pret a manger","thai food", "wok in a box" olmuş durumda.. Allahtan sebze ağırlıklı besleniyorum, kilo verdim sanırım, pantolonlar düşüyor... Yakında koşuya da başlayacağım, senelerdir yapmayı planladığım gibi, yine yeni yeniden...
Dün otobüste clive isimli yaşlı tonton bir adamla tanıştım. Bu pazar beni York'a öğle yemeğine davet etti, kendisi yayımcıymış.. Bilmiyorum ki gitsem mi..
Neyse ders başlıyor..
1 Ekim 2007 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)


5 yorum:
bayiliyorum bir konuya odaklanmis bloglara.. heves ile takip edecegim bu blog u da..
su yer konusunda ise sunu soylemek istiyorum ki metro son duragi civarindaki evlerden tutmak hatri sayilir bir miktar parayi cebinizde bulunduracaktir.
bir de o evin her yerinden internete girmeyi saglayan teknolojiden yannis annamadiysam bizde de var ve kablosuz internet diyoruz.
ayrica enfes bir blog ismi.. fotolarla desteklensin.. bilişim cagindayiz yahu..!
ahahah uurcum o alet başka bişi, otobüste falan da bağlanabiliosun, yanında minicik mp3 player gibi bişi.. bizde hiç görmedim, gerçi ben teknoloji özürlüyümdür, okulun wireless bağlantısını bile ancak bir hafta sonra algılayabildim.. vardır da ben görememişimdir, kimbilir..
fotograf kısmı ise çok yakında, pil almam lazım makinaya..
Blogun hem ismi hem de konusuyla beni kendine bağladı diyebilirim, bundan sonra abonesiyim...
Biraz alakasız olacak ama, (belki de alakalı) ben de Jean Monnet bursuna başvuracağım bu sene ve yine ben de City UK'de iletişim (aslında gazetecilik) masteri yapmak istiyorum. Bu durumda güzeller güzeli international journalism'i seçemiyoruz yani Jean Monnet bursuyla? Çok fena çok, tam da şu bursa en muhtaç olduğumuz günlerde (:
ah enfes, tam adamiyla irtibata gectin diyebilirim (:
simdi soyle biliyorsun ki Jean Monnet'nin amaci bursu verdigi kisilerin Tr'nin AB sürecindeki ilerlemesine katkida buluncak calismalar yapmasina tesvik etmek, hatta tesvikten ote zorlamak.. Bu sebeple sectigin bolumun icinde ya da aldigin derslerin icinde "policy" kelimesinin olmasina onem veriyorlar. Normalde benim City'de okudugum bolumde (communication policy studies) diger MA programlarindan farkli olarak, journalism bolumunden de secmeli ders alma sansimiz var. Ancak su anda ortaya cikan bir problem nedeniyle bunu bir daha donem halledicez sanirim ama derslerin iceriklerinin oldukca iyi oldgunu soyleyebilirim. Ama malesef jean monnet nin salt gezetecilik uzerine bir programa basvuran birine burs verecegini sanmiyorum. zaten onemli olan senin istedgin kadar yere basvurman ve kabul alman, bursu kaznirsan eger gercekten gitmek istediklerini sunarsin komisyona onlar da aralarindan birini secer veyahut seni yonlendirirler, muhtemelen bir uzlasi noktasi bulunur..
gorusuruz..
Yorum Gönder